BİR MİLLETİN YENİDEN DOĞUŞU
Türk Milletinin ve Kadınlarının Fedakârlığıyla Kurulan Cumhuriyet
BİR MİLLETİN YENİDEN DOĞUŞU
29 Ekim 1923’te ilan edilen Türkiye Cumhuriyeti, yalnızca bir devletin adı değil, bir milletin küllerinden doğuşunun simgesidir.
Bu doğum, savaş meydanlarında, cephe gerisinde, evlerde, köylerde, şehirlerde, kısaca her karış toprakta Türk milletinin ve özellikle Türk kadınlarının kanıyla, teriyle, gözyaşıyla yoğrulmuş bir mucizedir.
Cumhuriyet, erkeklerin omzunda yükseldiği kadar, kadınların sırtında taşındı. Çocuklarını cepheye gönderen annelerin, mermi taşıyan kızların, yaralı askere hemşirelik yapan gelinlerin eseri oldu.
Cephede ve Cephe Gerisinde: Milletin Ortak Mücadelesi
Kurtuluş Savaşı, Türk milletinin topyekûn bir varoluş mücadelesiydi. Erkekler siperlerde düşmana karşı koyarken, kadınlar da boş durmadı.
Mermi Taşıyan Eller: Halide Edib’in “Ateşten Gömlek” romanında betimlediği gibi, İstanbul’dan Anadolu’ya silah ve cephane taşıyan kadınlar, gece karanlığında yolları aşarak cepheye destek oldu.
Kağnıların Çamurlu İzleri, Kastamonu’dan İnebolu’ya, oradan cepheye uzanan kağnı kollarında, Şerife Bacı gibi nice kadın, çocuğunu sırtında, mermiyi kağnıda taşıyarak donarak şehit düştü.
Tarladan Silaha: Erkekler askere gidince, köylerde tarımı kadınlar sırtladı.Hem ekmek üretti, hem asker giysisi dikti, hem de cephane nakline koştu.
Bu fedakârlık, sadece fiziksel bir çaba değildi, bir milletin “Ya istiklâl ya ölüm!” kararlılığının somutlaşmış hâliydi.
Türk Kadını: Sessiz Kahramanların Ses Getiren Mücadelesi
Türk kadını, Cumhuriyet’in kurulmasında yalnızca destekleyici rol oynamadı; bizzat kurucu unsur oldu.
Cephedeki Kadınlar
Halime Çavuş: Erzurum’da erkek kılığına girip çarpışan, yaralanınca cinsiyeti anlaşılan kahraman.
Kara Fatma: Erzurum’un kurtuluşunda kendi birliğini kuran, İstiklâl Madalyası sahibi efsanevi komutan.
Gördesli Makbule: Demirci’de Yunan askerleriyle çarpışırken şehit düşen, adını tarihe yazdıran yiğit kadın.
Örgütlenmede Öncü Kadınlar
Anadolu Kadınları Müdafaa-i Vatan Cemiyeti: 1919’da kurulan bu cemiyet, kadınların ilk siyasi örgütüydü. Mitingler düzenledi, yardım topladı, askerî lojistiğe katkı sağladı.
Hilâl-i Ahmer Hemşireleri: Kızılay hemşireleri, cephede yaralılara şefkat eli uzattı; tifüsten, sıtmadan, kurşun yaralarından hayatını kaybedenler oldu.
Evdeki Fedakârlık
Bir anne, oğlunu cepheye gönderirken “Vatan sağ olsun!” dedi. Bir eş, kocasının üniformasını kendi elleriyle dikti. Bir kız kardeş, abisinin çamaşırını yıkayıp, mektubunu yazdı. Bu görünmez emek, Cumhuriyet’in harcını oluşturdu.
Cumhuriyet: Fedakârlığın Ödülü ve Mirası
Mustafa Kemal Atatürk, 1923’te şu tarihi sözleri söylerken, bu fedakârlıkları çok iyi biliyordu:
“Bu millet, istiklâline âşık bir millettir. Kadınlarımız da bu milletin evlatlarıdır. Onlar, erkeklerimizle omuz omuza yürüyerek vatanı kurtardılar.”
Kadınlara Seçme ve Seçilme Hakkı (1934): Dünyanın pek çok ülkesinden önce, Türk kadınına siyasî hakların tanınması, cephedeki fedakârlığın siyasi bir ödülüydü.
Eğitimde Eşitlik: Kız çocuklarının okullaşması için açılan köy enstitüleri, öğretmen okulları, bu mücadelenin devamıydı.Cumhuriyet’in kadınlara açtığı ufukla mümkün oldu.
Minnet ve Sorumluluk
Cumhuriyet, bir devletin değil, bir milletin ortak eseridir. Erkeklerin cesareti kadar, kadınların fedakârlığıyla kuruldu. Şerife Bacı’nın donan bedeni, Halide Onbaşı’nın nişan alan tüfeği, Gördesli Makbule’nin son kurşunu; hepsi, bugünkü özgürlüğümüzün temel taşlarıdır.
29 Ekim, yalnızca bir bayram değil; bir minnet ve sorumluluk günüdür.
Ey Türk kadını, ey Türk milleti!
Fedakârlığınızla kurduğunuz Cumhuriyeti, aynı şuurla korumak ve yüceltmek hepimizin borcudur.
Yaşasın Cumhuriyet!
Yaşasın, bu Cumhuriyeti var eden fedakâr millet ve onun kahraman kadınları! 🇹🇷


Makale Abdullah Çalışkan
